İstanbul’un tarihi mekanlarını hikayeler, sırlar, rivayetler dolduruyor. Atlas, Kasım 2014 tarihli 260. sayısında okurlarına “İstanbul’un Gizemleri” kitabı hediye etmişti; bu özel çalışmadan 12 maddelik bir seçki hazırladık.
Hazırlayan: Tevfik Taş
YEDİKULE
Tarihin bütün yapıları onları var eden nedenlere uzun uzadıya bağlı kalmayabiliyor. Bazen politikanın ve politikanın bir biçimi olan savaşların sonuçları mimarinin de kaderini ters yüz ediyor. Bugün aynı adı taşıyan semtteki Yedikule, bunun en zalim ve geçmişi esrarengiz olaylarla dolu örneklerinden biridir.
Yedikule Hisarı olarak da bilinen bu kuleler topluluğuna açılan görkemli tarihi kapının üzerindeki Bizans kartalı kabartması, 413-439 yılları arasında kapıyı yaptıran Bizans İmparatoru II. Theodosius zamanından kalmadır. Bu Yedikule’nin giriş kapısı oluyor. Burçlar topluluğunun içindeki bir başka kapı, bu kapıdan daha çarpıcı boyutlara ve yapı özelliklerine sahip.
Bizanslılarca “Yaldızlı, Işıklı” ya da daha abartılı ve yaygın söylenişiyle “Altın Kapı” anlamında “Porta Aurea” olarak adlandırılan bu kapı, Bizans’ın kent dışına yaptırdığı en büyük zafer takıdır. İki yanındaki burçlar kapının korunması için yapılan ilk burçlardır. Zafer kazanan Bizans krallarının ve komutanlarının bu kapıdan girmesi bir gelenek olmuş. Örneğin, 1261’de Paleologos, kenti uzun süre hırpalayan Latin işgaline son verdikten sonra zaferini bu kapıdan girerek kente ilan etmiş. Kapının mimarisini belirleyen üç kemerin en yükseği ortadaki kemerdir. Kurulduğunda bu kemerlerin üzerinde olan ama şimdi göremediğimiz Prometheus, Herakles, Zeus gibi mitoloji kahramanlarının heykelleri, kentin henüz Hıristiyanlığı resmi olarak kabullenmediğinin göstergesi olarak yorumlanıyor.
II. Theodosius’un, bizim şimdi önemli bir bölümünü görebildiğimiz surları bu zafer anıtıyla birleştirerek yaptırmasından sonra burası kentin en görkemli kapılarından biri olarak varlığını sürdürmüş. Bizans Devri’nde burada birbiriyle ilişkili dört kule olduğu biliniyor.
Fatih Sultan Mehmet kenti ele geçirdikten kısa bir süre sonra Bizans’ın “Altın Kapı” dediği kapıyı “bir gedik olabileceği” düşüncesiyle ördürerek kapattırmış ve diğer üç kuleyi eklemiş. II Mehmet’in surların arkasına ve burçları birbiriyle bağıntılı hale getirecek biçimde yaptırdığı yapıdan sonra burası Yedikule adını almış.
Bir anlamda bağımsız bir kaleye dönüşen yapı, bir dönem Osmanlı Sarayı’nın hazinesinin saklandığı ve biriktiği bir merkez bankası işlevi görmüş. Ancak daha sonra padişah paraların Topkapı Sarayı’nda korunmasına karar vermiş.
Yedikule’nin bugünkü adıyla zindana dönüşmesi de bu tarihten sonradır. Padişahı kızdıran Rus elçisi Aleksi Oberskov ya da Eflak Prensi Constantin Brancoveanu burada hapsedildiği bilinen itibarlı yabancıların akla gelen ilk örnekleri. Şimdi, halk arasında “Zindan Kule” denen kulenin ve diğer bazı yapıların duvarlarına kazınarak yazılmış farklı dillerdeki sözcükler bu dönemlerin izleridir. Yaptığı reformlarla Yeniçeri Ocağı’nın gazabına uğrayarak tahttan indirilen Osmanlı Padişahı Genç Osman’ın burada işkence görerek öldürülmesi, onu izleyen padişahlar üzerinde de küçümsenmeyecek etkiler bırakmış.
Yedikule’de bugün de görülen kalın ahşap asma katlar, İğneli Fıçı gibi işkence aletleri, üstünde kelle kesilen taşlar, tecrit hücreleri, Bizans’ın zafer takı, Osmanlı’nın bir dönem Merkez Bankası olan bu yapı topluluğunu Avrupa’da ortaçağdan kalma pek çok benzeri gibi bir İşkence Tarihi Müzesi haline getirmiş.
Fotoğraf: Turgut Tarhan